Ekonomi Notları – 110
Ömer Madra: Petrol fiyatlarının rekor seviyelere ulaşmasından yola çıkarak biraz Rusya’yı konuşalım. IMF dünya ekonomisindeki genel büyümeyi, %35’le son 30 yıldaki en büyük büyüme olarak gördüğünü, fakat bu petrol fiyatlarındaki artıştan dolayı gelecek yıl bunun 4.3’e düşeceğini tahmin ettiklerini açıkladı. “Alarm veren olmak istemiyoruz” diyorlar ama bir uyarı olarak da ele alınması gerektiğini söyleyen raporları var. İstersen böyle bir veriyi de elimizde tutalım.
Hasan Ersel: Dünyada büyümenin iyi olacağı bekleniyordu bu yıl. Yalnız bu büyümede bir iki noktaya bakmak lazım: Bunlardan ilki genel bir gözlem: Büyüme olunca bu iyidir diyoruz. Oysa her zaman öyle olmuyor. Yani her büyüme refah arttırışı sağlamaz. Mesela etrafı kirleterek büyürseniz sonuçta bir zarara yol açabilir.
ÖM: Bunu önemle vurguluyorsun her zaman ve bu büyüme efsanesinin bir başka arka planı olduğunu da hatırlatmak çok önemli.
HE: Evet, onun için BM’nin üzerinde durduğu “sürdürülebilir büyüme” kavramı önemli. Doğayı tahrip etmeyen, ileriki nesillerin doğal kaynaklardan yararlanmasını engellemeyen büyüme gibi kavramlar üzerinde konuşuluyor. İkinci nokta daha pratik, daha güncel: Kim büyüyor? Çin büyüyor, Çin büyük bir ekonomi, 1 milyar kişinin geliri epeyce artıyor.
ÖM: Hatta 1.3 milyara vardı galiba son rakamlarla.
HE: Adam başına geliri çok yüksek bir ekonomi değil. Ama toplam büyüklüğü önemli. İkinci olarak dünyanın en büyük ekonomisi Amerikan ekonomisi, hızlı büyüyor. Japon ekonomisi büyümeye başladı gibi, AB’yi bir bütün olarak alırsanız Japon ekonomisi 3. büyük ekonomi oluyor; tek tek ülkeler bazında bakarsanız 2. büyük ekonomi oluyor. Rusya ciddi büyüyor, o da nüfusu yüksek bir ülke. Bir de Hindistan var. Son 30 yıldır hep ‘Hint tipi gelişme’ diye bir laf vardı. Her şeyin “az hızla geliştiği” bir ülke anlamına kullanılırdı. Artık Hindistan da hızlı büyüme gösteriyor. Böyle baktığımız zaman bu ülkelerin nüfus ve gelir ağırlıkları da olduğu için dünyada büyümeyi hızlandırmış oluyor. Bu bir başarı tabii... Tartışacak bir şey yok. Buna karşılık Afrika’ya baktığımız zaman durum iç açıcı değil, Latin Amerika bazen büyüyor bazen büyümüyor. Yani büyüme dünyada eşit dağılmış değil....
ÖM: O da çok önemli bir nokta tabii.
HE: Ama büyüme var mı var...Bu doğru.
ÖM: Petrol de tabii bütün tahminleri alt üst ederek, -belki bazı tahminleri değil- çok ciddi ve geri dönülmesi güç gibi görünen bir yükselme gösteriyor.
HE: Çünkü arz talep analizi yaptığımız sayfanın dışına çıkınca durum değişiyor. Örneğin Nijerya’daki asiler petrol üretim bölgelerine yaklaştı. Diğer ülkelerde de farklı siyasal olaylar var. Yani sorun üretim kapasitesiyle ilişkili değil. O var. Ama bu kapasite kullanılamayacak diye bir korku da var... Bu tam anlamıyla güven problemi... Ama burada güven “güvenlik” anlamında. Oysa, bence, Ortadoğu’da bütün bu olup bitenlerin arkasında daha güvenli bir ortam oluşturmak vardı, olmadı. Ortadoğu güven altında değil, Nijerya da değil, Rusya da başka bir nedenle değil. Arzı garanti edemiyorsunuz.
ÖM: IMF bu “büyüyor ama gelecek yıl düşebilir, bir alarm çanı da çalmak lazım” derken, ya üretimi arttırmak ya da enerji kullanımını azaltmak gerekir” diyor, ki önemli görünüyor, özellikle ikincisi herhalde?
HE: 1970’lerde elektrik kesintileri vardı. Ben bir apartmanın ilk katında oturduğum için apartmanda kesintinin başladığı saatte asansörde kalanları kurtarma görevi bana düşerdi.
Bir yıl içerisinde dengeyi sağlayabilmenin tek yolu enerji talebini düşürmektir. Ondan sonra enerjiden tasarruf edici önlemler alınır, makineler geliştirilir, vs. Bu yol bir yılda etkili olmaz. Çin’de hem enerji kullanımı çok artıyor, hem de bir türlü kısıtlama var. Çalışma saatleri değiştiriyorlar, bazı kesintiler yapılıyor vs. Yani bu enerji problemi ciddi...
Petrol üretimi artar mı? Yazılanlardan anladığım kadarıyla artabilir. Yani kısa dönemde petrol üretiminin dünya talebini karşılaması olanaklı ama bu teknik bir tanım. Bunun arkasındaki siyasi etmenleri hesaba katmıyor. Örneğin Irak’ta düzen kurulamadığı zaman Irak’ın üretimini arttırması zor. Nijerya’da bir karışıklıktır gidiyor; bir anlaşmaya varılırsa başka bir şey varılmazsa başka bir şey. Bunların teknikle, mühendislikle ilişkisi yok, bunlar siyasi olaylar. Onun için bu mesajda gelecek yıl için söylenen bu ikinci nokta biraz tehdit gibi kullanılıyor; yani “eğer arzı attıramazsak enerji kısıtlaması gelecek” gibi bir şey. Dolayısıyla arzı arttırma meselesi bence önemli, onun için de, hiç olmazsa, bazı siyasi çözümlerin hızlanacağını umuyorum.
ÖM: Öte yandan tabii bambaşka bir mesele olarak da sürekli bunun üzerinde yazılar ve kitaplar yayımlanıyor, ucuz petrol çağının yavaş yavaş sona ermekte olduğu, bundan sonra üretimi arttırmak için ancak daha pahalı petrol kaynaklarına, daha derinlere ve başka kaynaklara gidileceği gözüküyor.
HE: Bence de öyle, çünkü biliyoruz ki petrol fiyatlarında belli bir sıçrama olmasaydı, ABD hiçbir zaman kârlı bir şekilde Alaska petrollerinden yararlanamazdı. (20 küsur yıl önceki olaylardan söz ediyorum tabii). Petrol fiyatlarında belli bir artış Alaska petrollerini kârlı hale getirdi. Ama bunun anlamı da, petrol fiyatlarının yüksek kalması oldu. Böyle alanlar var anlaşılan, Rusya’da da olduğu anlaşılıyor. Bunlarda da üretim yapmak pahalı. Irak’ta petrol çıkarmanın maliyeti 2 Dolar iken bu tür yerlerde 20-28’e hatta görünüşe göre daha yukarıya çıkıyor. Bu önemli bir nokta.
ÖM: Buradan Rusya’ya geçelim istersen.
HE: Bu petrol fiyatlarından herkes şikâyetçi bir tek olmayan Rusya, çünkü bu işten kazanıyor. Ama bu, bütün problemlerini çözdüğü anlamına gelmiyor. Yalnız Rusya ekonomisi ile ilgili makro göstergelere baktığımızda epeyce şeyin yoluna girdiğini görüyoruz. Mesela ekonomi hızlı büyüyor, geçen sene %7.3 büyümüş, bu sene % 7.2 büyümesi bekleniyor. Gerçi bir sene sonra büyümenin düşmesi bekleniyor ama o da % 5.8. Bu önemli bir şey. Ekonomide iç talep hızlı gelişiyor ama bizdeki rakamlardan daha mütevazı. Bizde ilk yarıda %20 civarında arttı, orada %10 dolayında. Tabii yüksekçe bir rakam ama şunları da görebiliyoruz, endüstriyel üretim %7’nin üstünde artıyor. Geçen senenin 3. çeyreğinden bu yana % 6.7, % 7.7, % 7.4 gibi yüksek rakamlar çıkıyor. İşsizlik oranında da 2003 sonunda önce bir düşüş oldu, % 9’lardan % 6’ya düştü. 2004’ün ilk çeyreğinde %6.4. Bu da aşağı yukarı Türkiye’deki işsizliğin yarısı gibi bir rakam. Bu açıdan da fena gözükmüyor. Reel ücret artışları da öyle. Geçen yılın 3. çeyreğine baktığımızda %8.4 olmuş, sonra % 14, bu yılın ilk çeyreğinde ise % 15. Yani ciddi reel ücret artışları sağlanan bir ekonomi. Enflasyonu kontrol altında. Belki fazla düşmüyor. uzunca bir zamandır %12-13 civarında kalmış, bu yılın ilk çeyreğinde de %10.3 olmuş. Fakat enflasyonu da kontrol altına almışlar gözüküyor. Rusya ekonomisinde ilginç noktalardan bir tanesi kamu kesimi dengesi. Bizdekinin tam tersine, bu ülkede bütçe fazla veriyor.
Federal bütçe fazlasının milli gelire oranı %4.5. İşte bu petrolle ilgili. Petrol gelirleri, oradan alınan vergiler vs. Rusya’yı çok rahatlattı, bu önemli. Rusya’nın dış ilişkilerine, ödemeler dengesine baktığımız zaman, orada da şunu görüyoruz, Rusya 2004 yılında beklenen 34.6 milyar Dolar cari dengede fazla verecek. Bu büyük bir rakam ama bu yıla özgü değil, geçen yılda 29 milyar, bir önceki yıl da 27.5 milyar Dolar fazla vermişti. Dolayısıyla burada da bizden farklı olan bir özelliği var. Bunun sonucunda da döviz rezervleri de artıyor, geçen sene 26 milyar Dolar artmış, bu sene de 21 milyar Dolar artması bekleniyor. Bazı ilginç şeyler var, mesela cari fazla veriyor ya, borçlanmasına gerek yok diyeceksiniz, oysa borçlanıyor. Bu yıl 16 milyar Dolar borçlanması bekleniyor, geçen sene 22 milyar Dolar borçlanmış.
ÖM: Peki neden borçlanıyor?
HE: Orası da ilginç, bir kere borçlanan kim? Devlet borçlanmıyor, esas itibarı ile Rusya devleti daha evvel aldığı borçları ödüyor. Ticari bankalar borçlanıyor, bir de özel sektör borçlanıyor. Ama daha ilginç bir rakam var, bunu kibar bir şekilde “yerleşiklerin borç vermesi” diye yazıyorlar uluslararası istatistiklerde...Sermaye kaçışının kibarcası. O rakamın bu sene 26 milyar Dolar olacağı tahmin ediliyor. Yani para alınıyor, devlet borçlanmıyor, özel sektör borçlanıyor, bunun bir miktarı ile rezerv birikimi sağlanıyor, ama önemli bir miktar para hala Rusya’da çıkıyor. Belki o trajik dönemleri kadar değil ama, rakam da az değil.
ÖM: Büyük bir yıkım geçirmişti değil mi?
HE: O felaket bir şeydi, şimdi öyle değil ama halen kabaca ayda 2 milyar Doların çıktığı tahmin ediliyor.
ÖM: Az buz değil tabii.
HE: Bu noktada “neden?” sorusunu soruyorsunuz. Az önce anlattığım fena bir manzara değil, ekonomide istikrar var, enflasyon %10 civarına inmiş, daha da ineceği tahmin ediliyor, gelecek sene %8’e indirebilirler diye düşünüyorlar.
ÖM: Televizyonlardan seyretme fırsatı bulduk bu kaçan paranın bir kısmının neye dönüştüğünü. Abramoviç’in sahipliğinde Chelsea takımı ezip geçiyor rakiplerini.
HE: Tamam işte, hayırlı bir işte kullanılmış!
ÖM: 130 milyon Dolarlık filan transfer yaptı bu sene Chelsea takımı, çok zengin bir adam Abramoviç ama Rusya’ya dönemiyor.
HE: Soru şu sermaye niçin Rusya’da kalmıyor? Karşılaştırmak için söylüyorum. Türkiye’deki bütün bu olumsuzluklardan söz ettik. Türkiye’nin ödemeler dengesinde cari açığının 2004’de 12 milyar Dolar olacağı bekleniyor. Ama Türkiye’deki yerleşikler yurt dışına sermaye çıkarmıyor, tersine giriş var!
Türkiye’de sermaye kaçışı gözükmüyor, tam tersine yerleşikler paralarını getirmişler. Türkiye’de cari dengede sorun olmasına rağmen Türkiye’den sermaye kaçışı olmuyor. Buna karşılık Rusya’da işler yoluna girmiş gibi gözükmesine rağmen ciddi sermaye kaçışı var. Bu Rusya’da reformların yerli yerine oturmaması ve özellikle de mülkiyet ilişkilerinin hala güvenilir noktaya gelmemesi ile açıklanıyor. Bu yüzden de sermaye emin değil...
Yukos olayında, firmanın bir kusuru var mı, yok mu, tabii ki çözülmesi gerekli. Fakat işin ele alınış biçimi, sonra bunun herkese mi uygulanacağı yoksa yalnız Yukos’la ilgili bir şey mi olduğu konusu herkesin kafasını karıştırıyor. Bunun politik olduğunu da söyleyenler var. Bütünüyle bakıldığında Rusya piyasa mekanizmasının sağlıklı, güvenilir işleyebilmesi için gerekli olan mülkiyet düzenlemesinde açıkları bir ülke hissini veriyor. Sadece dışarıdakilere değil, orada yaşayanlara da... Bu da sermaye kaçışını tetikliyor. Rusya’nın en önemli sorunu bu gibi gözüküyor.
Gelecek sene büyüme hızının düşmesi, bütçe fazlasının da düşmesi bekleniyor, bunun önemli noktalarından bir tanesi sosyal güvenlikle ilgili alınan bir karar. Bütün sosyal güvenlik kesintilerinin tamamı işçi tarafından ödeniyordu. Şu ana kadar %29 olan katkı %24’e düşürülüyor. Buradan kamu kesimine bir yük geliyor. Öte yandan, Putin’in son saldırıdan sonra yaptığı açıklamalarından edindiğim izlenim, güvenlik için önemli ölçüde daha fazla harcanacağı yönünde.
ÖM: Evet, Kuzey Osetya.
HE: Evet, o olaydan sonra, o yüzden de silahlı kuvvetlere, diğer güvenlik kuvvetlerine malzeme, vs. ne gerekiyorsa alınacak. Ama bu bir soğuk savaş türü “silahlanma”; yani silahlanma yarışı değil. ’Amerika şunu yaptı, biz de bunu yapalım’ olayı değil bu... Ancak bu kararın da bütçe fazlasının erimesine katkıda bulunacağını tahmin ediyorum.
ÖM: Silahlanma meselesi de ayrı tabii aslında, orada da arttırdığına dair ibareler çokça görülüyor, gerek nükleer, gerekse de modern, sofistike silahlar, vs.
HE: Benim görebildiğim kadarıyla Sovyetler Birliği’nden Rusya’ya dönüşüm sürecinde araştırma düzeyindeki faaliyetler çok aksatılmadı. Yalnız orduya satın alım ciddi düştü. Rusya bir güçlü askeri varlık olarak hep var. Tabii kullanılan, ihtiyaç duyulan silahların tipi değişiyor. Onu daha önce de konuşmuştuk, kıtalar arası balistik füzelere ihtiyacı yok. Zaten yeterince var. Ufak tefek modernizasyonun dışında pek bir şey yapılmasına gerek yok. Ama etkin taktik silahları geliştirmeye çalışıyorlar tabii.
(30 Eylül 2004 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır.)